İstatistiklere göre Avrupa’da her 10 kadından biri, ABD’de ise her 8 kadından biri meme kanserine yakalanıyor. Meme kanserinde erken tanı için temelde önerilen, birbirini tamamlayan üç yöntem var; Kendi Kendine Meme Muayenesi (KKMM) ve Klinik Muayene ve Mamografi.
Kendi Kendine Meme Muayenesi (KKMM), kadınların; kendi vücudunun sorumluluğunu alması, kendi anatomik yapısını tanıması ve değişiklikleri erken dönemde fark edebilmesi içindir. 20 yaşından sonra her kadının regl kanaması görüyorsa, regl ilk günü itibarıyla 7-10 gün arasında bir gün, regl kanaması görmüyor ise akılda kalması için her ayın belli bir gününü seçerek kendi kendine meme muayenesi (KKMM) yapması gerekiyor.
Klinik muayene yani hekim muayenesi, klinik meme muayenesi kadınların düzenli sağlık kontrollerinin bir parçası olmalıdır.
Şikayeti olmasa bile, 20 yaşından itibaren her kadının 2-3 yılda 1 defa, 40 yaşından sonra yılda bir defa hekime klinik meme muayenesi yaptırması gerekmektedir.
Mamografi; eksik yönlerinin olmasına rağmen meme kanserinde en iyi görüntüleme yöntemidir. Mamografi varlığından şüphe edilen fakat küçüklüğü nedeniyle elle hissedilemeyen kitleleri ortaya koyar.
Kendi kendine meme muayenesi önemli olmasına karşın, meme kanserinin erken tanısında en etkili yöntemin mamografi olduğu unutulmamalıdır. 50 yaşın üzerinde her kadının 2 yılda bir mamografi çektirmesi gerekmektedir. Yakın aile bireyleri meme kanserine yakalanmış ya da başka etkenlerle riskli grupta bulunan kadınlara ise doktorun belirleyeceği yaş ve sıklıkta mamografi çektirilmesi gerekmektedir.
Memede şüpheli bir kitle bulunması halinde tanı koymak için biyopsi yönteminden yararlanılıyor. Biyopsi sıklıkla görüntüleme eşliğinde özel bir iğne ile tümörden küçük bir parça alınması şeklinde yapılıyor. Çok küçük tümörler işaretlenerek tümüyle çıkarılabiliyor.
Meme kanseri tanısı konan hastada, hastalığın hangi evrede olduğunun ve başka organlara yayılıp yayılmadığının da araştırılması gerekiyor. Meme kanserinin evrelendirilmesinde ve tedavisinde yeni altın standart, Sentinel Lenf Düğümü Biyopsisidir.
Sentinel lenf bezi biyopsisi, meme kanseri tanısı alan hastaların tedavi sürecinde evrelendirilmesini çok düşük oranda bir yan etki ile gerçekleştirilmesini sağlıyor. Sentinel adı verilen koltukaltındaki “ilk” lenf bezi ameliyat sırasında bulunarak tetkik ediliyor ve tüm lenf bezlerinin çıkarılmasına gerek kalmayabiliyor.
Kanser tedavisini planlamak için, hekimin hastalığın evresini bilmesi gerekir. Hastalığın evresi, tümörün boyutu ve ne kadar yayıldığıyla ilgilidir.
Evrelendirme, kanserin yayılıp yayılmadığını, yayıldıysa vücudun hangi bölgelerine yayıldığını öğrenmek için röntgen ve laboratuvar testlerini kapsayabiliyor. Meme kanseri yayıldığında, kanser hücreleri çoğunlukla koltukaltındaki lenf bezlerinde bulunuyor.
Kanserin boyutu, çoğunlukla ameliyatla memedeki tümörün ve koltuk altındaki lenf bezlerinin alınmasına kadar bilinmez. Hastalığın evreleri 0-4 arasındadır ve tedavi de buna göre şekilleniyor.
Meme kanserinin kesin nedeni bilinmemekle birlikte, hastalığın ortaya çıkmasında bazı risk faktörlerinin olduğu düşünülmektedir. Meme kanserinde genetik, çevresel hormonal, sosyo-psikolojik etkenlerin rol aldığı kabul edilmektedir.
Ailede meme kanseri öyküsünün bulunması, regllerin erken yaşta başlamış olması (12 yaş altı), geç yaşta menopoza girmek, kilolu olmak ve özellikle menopoz sonrası kilo almak, sigara tüketmek ve düzenli alkol almak riski artırıyor. Evlilik ve doğum yaşının gecikmesi, doğurganlığın azalması, stres, yaşam koşullarının güçleşmesi, kontrolsüz ve uzun süreli hormon kullanılması, çevre kirliliği ve dengesiz beslenmenin meme kanserinin daha sık görülmesine neden olduğunu söylenmektedir. Bazı risk faktörlerine sahip kadınlarda meme kanseri görülme ihtimali artıyor.
Ancak yine de risk faktörlerini taşımayan kişilerin de meme kanserine yakalanması mümkün. Meme kanserinde ileri yaş önemli bir risk faktörünü oluşturuyor. 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazla oluyor. Bu nedenle, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda tarama testlerinin önemi artıyor.
Meme kanserinde önemli olan, belirtiler ortaya çıkmadan hastalığı yakalayabilmek. Çünkü belirtilerin gelişmesi, hastalığın ilerlediği anlamına geliyor.
Meme kanserinde en sık görülen belirtiler ise; memede ya da koltuk altında ele gelen kitle, memenin boyutunda veya şeklinde oluşan değişiklik, meme başından kanlı akıntı gelmesi, memenin derisinde veya meme başında şekil ve renk değişikliği, meme veya meme başında içeriğe doğru çekilme olması, memede kitle olmamasına rağmen koltukaltında ya da boyunda bir beze oluşması.
“Meme kanserinde tedavinin temelini cerrahi prosedürler oluşturuyor.”.
Yani hasta cerrahi şansını kaybetmediyse ilk adım cerrahidir. Son yıllarda meme kanseri cerrahisinde mümkün olduğu kadar meme koruyucu cerrahi uygulanıyor.
Günümüzde giderek artarak kullanılan “sentinel lenf düğümü biyopsisi” sayesinde bölgesel lenf nodlarında metastaz olup olmadığı değerlendirilebiliyor. Böylece koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılıp, çıkarılmayacağı ortaya çıkıyor.
Bu da hastayı gereksiz bir cerrahi işlemden korumakla kalmayıp cerrahi sonrasında oluşabilecek ve hastanın yaşam kalitesini düşüren komplikasyonların da önüne geçilmiş oluyor. Meme kanserinde de diğer tüm kanser türlerinde olduğu gibi tedavinin gerçekten bireyselleştirilmesi gerekiyor.
En ideal yöntem her meme kanseri hastasının, meme kanseri tedavisinde uzmanlaşmış multidisipliner bir ekip tarafından değerlendirilmesi ve tedaviye hastanın da katıldığı, taraf olduğu bir süreç sonunda karar verilmesi oluyor. Araştırmalar, tedavinin uzlaşı ile belirlendiği hastalarda elde edilen klinik sonuçların daha iyi olduğunu gösteriyor.